top of page
  • Writer's pictureItır Özdiker

Yalan haber sınavından kopyasız geçmek


Yalan haber (fake news) kavramı geçtiğimiz birkaç yıla damgasını vururken, hem yerel hem de küresel seviyede kurgulanan inisiyatifler umut verici


Geçtiğimiz son birkaç yılda 'yeni medya' ve 'yalan haber’ arasındaki o kendiliğinden, pervasızca, akıp giden ilişkinin mükemmel uyumuna tanıklık ettik. Gözlerden ırakta değil bilakis gözümüzün tam da önünde palazlanan bu ahenk dolu ilişkinin dünyadaki dengeleri sarstığına iki küresel örnekle şahit olduk, taçlandık bir nevi.


Bunlardan ilki Brexit olarak adlandırılan, İngiltere’nin AB üyeliğinden çıkma süreciydi. Seçim öncesinde yapılan yoğun kampanyalar esnasında içinde Türkiye'nin de kitleleri korkutma amaçlı kullanıldığı bir çok sahte haber film şeridi gibi geçti önümüzden. Öyle bir bombardıman vardı ki, bir haber yalanlanamadan diğeri patlıyor, insanlar bu bilgi çokluğunun karmaşasında kayboluyorlardı…- Zaten amaç biraz da buydu, zira kurt puslu havayı sever. -


Sonuç küreselleşme açısından tam bir hezimete dönüşürken, Avrupa’da yükselen duvarların etkisini vize kuyruklarında bekleme süremiz logaritmik olarak arttığında iliklerimize kadar hissettik.


Donald Trump'un büyük bir zaferle çıktığı ABD seçimleri ise ‘sahte haberciliğin’ kalesi oldu. Önümüzdeki yıllarda ders kitaplarına girecek bir süreç yaşandı. Kitlelerin hangi haberlere tepki verip, paylaşacağı kestirilerek provakatif haberler dolaşıma sokuldu. Özellikle sosyal medya okur yazarlığı düşük olan cenah için ‘duyguların tetiklenmesi’ adeta bir çığ etkisi yaratıyor, sahte haberler adeta havayla bulaşan bir virüs gibi dört bir yana olanca hızla dağılıyordu… Daha sonra sosyal medyanın nasıl bu sürece alet edildiğini, insanların bu süreçte nasıl birer kobay faresi gibi yönlendirildiğini dünyaca izleme fırsatımız da oldu. Son olarak Netflix'de gösterime giren The Great Hack belgeseli konuyla ilgili iyi bir kaynak sunuyor...


Tüm bu süreçlerde kamuoyu, adeta akışkan bir hal almış, inandığı mesele her neyse onunla ilgili ne görse büyük bir coşkuyla peşine takılmış, paylaşmalara doyamamış, paylaştıkça rahatlamış, akılcılıktan tamamen uzaklaşarak efsunlu bir hale bürünmüştü.


Peki sonunda ne oldu? Facebook Kurucusu Mark Zuckerberg, verilerin gizliliği konusunda hata yaptıklarını söyleyerek ABD kamuoyundan özür diledi.


Dilenen bu özür geleceğe taşınabilir mi, daha da önemlisi verdiği zararın telafisi mümkün mü hep beraber izleyip göreceğiz...


Haber iştahı hataya sebep oluyor


21. yüzyılın insanları olarak bir çeşit radyasyona maruz kaldık. İlk kez 90’lı yıllarda karşılaştığımız, kollarımızı açıp, hayatımızı kolaylaştırmasını beklediğimiz teknoloji bizi artık simbiyotik bir ilişkiye zorluyor. Biraz ara verip dinlenmek, neyin doğru neyin yanlış olduğu için zaman istemek mümkün değil. Medya bu hızdan en fazla zarar gören aynı anda faydalanan sektörlerin başında geliyor. Bizlerin haber iştahı habercilere hata yaptırıyor, kaynak kontrolü, onay süreci gibi zaman alması gereken süreçleri kısaltıyor. Ortaya ya bilinçsizce yapılan hatalar ya da bilinçli ellerde provokasyona dönüşen işler çıkıyor… Bu gidişatı değiştirecek olumlu inisiyatifler de ortaya çıkıyor… Mesela İngiltere’nin resmi yayın kuruluşu BBC, 2011 yılında başlattığı ‘yavaş gazetecilik’ birimini şu sözlerle anlatıyor: “Diğer 'Yavaş Hareketleri' (yavaş şehir- cittaslow gibi) gibi biz de işimizi düzgün yapmak için zaman ayırıyoruz. Twitter’la yarışmak yerine, gazeteciliğin gerçek değerleri olan içerik, analiz ve uzman görüşlerini geri mesleğe geri kazandırıyoruz”


Yine 2011 yılında yayın hayatına başlayan dünyanın ilk Yavaş Gazetecilik Dergisi 'Delayed Gratification (Geciktirilen Hoşnutluk)'un da kuruluşunu anlatan şu ifade hızın ve onunla beraber gelen haber tüketim iştahının mesleği nasıl değiştirdiğini gözler önüne seriyor: "Yavaş yemek ve yavaş seyahat gibi diğer yavaş hareketler gibi biz de işimizi hakkıyla yapmak için yeterli zaman ayırmayı önemsiyoruz. Umutsuzca sosyal medyayla son dakika rekabeti içine girmek yerine, hepimizin kaliteli gazetecilikten beklediğimiz değerler olan doğruluk, derinlik, bağlam, analiz ve uzman görüşü üzerine odaklanıyoruz"



Kontrol mekanizmalarını kullanın


Öte yandan Türkiye’de de durum çok farklı değil. Politik iklimin gerginliği ile birleşen haber açlığı kitleleri olumsuza çok hızlı yönlendirmeye açık. Bu haberler topluluk psikolojisi ile birleşince akılcı düşünce ortadan kalkıyor ve korkunç sonuçlar doğuruyor. Kutuplaşma ve ayrım giderek körüklenirken medya okuryazarlığının artırılması ise kritik önem taşıyor.


Bu dönemde neyin gerçek, neyin yalan olduğu konusunda araştırma yapmak konusunda herkese önemli bir rol düşüyor. Paylaştığınız haberlerin kaynağını sorgulamak, akıl süzgecinden geçirmek, birkaç kaynaktan daha kontrol etmek, Google görsel arama aracılığıyla görsellerin gerçekliğini araştırmak alabileceğiniz en basit önlemler arasında geliyor. Bunun yanı sıra, Teyit.org, teyitmerkezi.com gibi siteler de haberlerin veya çok fazla paylaşılan içeriklerin doğru olup olmadığını araştırıp kamuoyuna bilgi vererek çok kritik bir kamu hizmeti sunuyorlar. Sizi öfkelendiren veya çok üzen bir haberle karşılaştığınızda paylaşmadan önce bir nefes alıp, iki dakika araştırma yapmanız hem sizi hem de toplumun geneli için hayat kurtarıcı olabilir.


Bilgisayarının başına geçen herkesin benzer bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi bizleri sahte haberlerin yaratacağı katastrofiden korur, sağlıklı bir toplumun inşası için gerekli malzemeyi sunar… Dünyanın geneliyle beraber başımıza musallat olan ‘sahte haber’ fenomeninden kurtulmak için kritik bir sorumluluğunuzun olduğunu her paylaşımda akılda tutmak gerekiyor.


Belli ki aradığımız denetim mekanizmalarına ulaşılamıyor. Henüz yoklar hatta.


Kendi göbeğimizi kesip, en yakın üniversiteye gömme zamanı çoktan gelmiş durumda.






*Bu yazı daha önce Dünya Gazetesi'nde yayınlanmış, blog için güncellenmiştir.

26 views0 comments
bottom of page